08 September 2010

Afrikalı Leo - Amin Maalouf


Okuduğum her kitabın bir hikayesi oluyor muhakkak. Ve bu hikayedeki kahramanlar ile kitabı okuduğunuz süre içinde görünmez bir ilişki içinde oluyorsunuz sanki. Bahsettiğim kahramanlar kitaptaki kahramanlar değil, size kitabı ulaştıran, bulaştıran, tanıştıran kişiler. İşte bu yüzden birinden kitap hediye almak ve birine kitap hediye etmek çok hoşuma gidiyor. Bazen fiziksel anlamda bu hediye alışverişi gerçekleşemese bile, fikrine, içgörüsüne değer verdiğim insanların tavsiyelerine hep önem veriyorum. İşte bu defa da başlıkta sözü edilen kitabı bana ulaştıran, blog sayesinde tanıma fırsatı bulduğum can dostum ikram oldu.
Havaalanında beni uğurlarken bu kitabı bana hediye etmek istediğini söyledi. İşin güzel tarafı, kitabı okuduğum sürece "yalnız değilim" duygusu çok hoşuma gidiyor. neyse uzatmadan kitapla ilgili düşünce ve paylaşımlarıma geçmek istiyorum.

"Afrikalı Leo, gerçek bir yaşam öyküsünden çıkarılmış düşsel bir yaşamöyküsü: "Bir berberin sünnet ettiği, bir Papazın vaftiz ettiği" Hasan ibn Muhammed el-Vezzan ez Zeyyati alias/namıdiğer Giovanni Leone de Medici'nin, Leo Africanus yani Afrikalı Leo'nun özyaşamöyküsü - yazmış olsaydı yazacağı gibi... Amin Maalouf, bu ilk romanında - daha sonra Semerkant, Tanios Kayası, Doğunun Limanları, Yüzüncü Ad ve öteki romanlarında da yapacağı gibi- tarihle/tarihten olağanüstü bir halı dokuyor. Bir uçan halı... " (Kitabın arka kapağından aynen alınmıştır.)

şimdi bu aralar biraz takık olduğum şey ise kitabın orjinal dilinde basıldığı tarih ile türkçe olarak ilk basıldığı tarih arasındaki fark. Bu kitabımız ilk olarak 1986 yılında basılmış 1993 yılında ise Türkçe'ye çevrilmiş. (Ben 2010'da okudum, utanç verici benim açımdan)

Gelelim hediye olarak aldığınız kitaplardaki serüvene... Özellikle size verilen kitapta, ulaştıran kişinin (kahramanın) izlerine raslamak ise çok eğlenceli. Altı çizilen satırlarda özellikle durup düşünüyor ve diğer tarafın neler düşünmeye çalıştığını hayal ediyorsunuz.

Altı çizilesi yerler ve notlarım ise şöyle;

s.11 - "Benim Arapça, Türkçe, Kastilya dili, Berberi dili, İbranice, Latince, sokak İtalyancası konuştuğumu duyacaksın; çünkü bütün diller ve bütün dualar benim dillerim, benim dualarım. Fakat ben hiçbirine ait değilim. Ben yalnızca Tanrı'ya ve dünyaya aidim; ve yakında bir gün yine onlara döneceğim."
s.22 - "... Tanrı böbürlenen insanları sevmez."
s.40 - "Ölüm yaşamımızın iki ucundan tutmakta:
           Yaşlılık ölüme, çocukluktan daha yakın değildir."
s.143 - "Sen ki bunca kitap okumuşsun, çok uzun zaman önce bir sultanın annesinin, oğlu doğduğu zaman ne dediğini bilmiyor musun? Akıllı olman için dua etmiyorum. Akıllı olursan aklını güçlülerin hizmetine verirsin. Talihli olmanı istiyorum ki akıllı insanlar sana hizmet etsinler."
s. 159 - "Bir toplum en güçsüz bireyini yalnız bıraktığı anda dağılmaya başlar." (bu en sevdiğim kısmıydı)
s. 182 - "Bedevi bir kadına bir gün en çok hangi çocuğunu sevdiğini sormuşlar. Kadın şöyle yanıt vermiş: 'Hasta olanı iyileşene kadar, en küçüğünü büyüyene kadar, yolda olanı da eve dönene kadar."
s.199 - "Birçok kişi varsıl olmak için dünyayı dolaşır. Oysa sen, oğlum, dünyayı dolaşırken varsıllığa rastlayacaksın." (ehheeh bundan istiyorum ben de)
s.205 - "... varsıllık ve güç, sağduyunun düşmanıdır. Bir buğday tarlasında kimi başakların dik durduğunu, kimilerinin de boyun büktüğünü görmüyor musun? Dik duranların içi boştur. Öyleyse seni bana getiren, ve böylece Tanrı'nın yardımıyla sana varsıllık yollarını açan alçakgönüllülüğü elden bırakma."
s.208 - "Yaş yirmi olursa, akıllıca davranmamak akıllılıktır." (ben bunun her yaş için geçerli olduğunu düşünüyorum ihihi)
s.321 - "Erdem, eğer bazı kabahatlerle yumuşatılmazsa sağlıksız, inanç kimi kuşkularla gölgelenmezse sağlıksız olur." (***** :)
s.373 - "İnsanların görüşünü dar bulduğun zaman kendi kendine Tanrı'nın ülkesinin çok geniş olduğunu söyle; O'nun elleri çok geniştir, O'nun yüreği de çok geniştir. Uzaklara gitmek, denizler, sınırlar, ülkeler, inançlar aşmak fırsatı çıktığı zaman hiç duraksama." (belki de en sevdiğim kısmı buydu, son)

No comments: