11 April 2010

Sonunda izledim:ISSIZ ADAM

Blog canmış meğer...
Gecenin bir yarısında ses etmek istediğinde sessizce beni dinleyenmiş...
Söylesem güler misin, yoksa "tipik sen" mi dersin bilemiyorum ama üzerinden zaman geçmesine ve popülist yaklaşımlara olan antipatim nedeniyle izlemeyi reddettiğim ISSIZ ADAM filmini an itibariyle izlemiş bulunuyorum. İşin garibi ilk defa bir filmi izlemeden IMDB'de oy verdim... tahmin edersin ki 10 verdim. Ama oy vermeden önce de IMDB'de 10 üzerinden 7.1 alan filme, izleyenlerin verdiği oyların cinsiyet ve yaşa göre dağılımlarını inceledim. 45 yaş üstü bayanların kullandığı oylara dikkat çekmek isterim. Eh tabi haliyle tüm terkedilen kadınların istediği senaryo gerçekleşmiş filmde.
Niye filmi izlemeden oy verdiğim tartışılır elbet, ben de anlamış değilim niye oy verdim. İngiltere'de genel seçimler yaklaşıyor ya ben oy kullanamayacağım için önüme çıkan her yerde oy veresim geliyor herhalde. eziklik işte...
sanırım benim hayatım için "çok güzel hareketler" yerine "bir dizi anlamsız hareketler" bütünü ya da parçacıkları ifadesi yerinde olabilir. BABAM ve OĞLUM filmini sinemada izledikten sonra EGEsel faktörler dolayısıyla ÇAĞAN IRMAK'a hayran kalmıştım. (İzmir'i özledim sanırım neyse...)
Ya ne alaka kura bugüne çıktı. Ben kendime mani olmaya çalışıyorum çünkü neden izlediğim herşeyin etkisinde kalıyorum, kendime dert ediniyorum, karakterleri kafamda belli bir süre yaşatıyorum, konuşturuyorum. hatta bazı durumlarda "hah işte o böyle yapardı" diye düşünüyorum... çok düşünüyorum sürekli düşünüyorum. işim olmadığından mı? tabi ki hayır, ama nedenini bilmiyorum. sırf bu yüzden roman okumadım uzunca bir süre... işte o boşlukta da SOFİ'nin DÜNYASI çıkmıştı, lise sondaydım. felsefeye bulaştım... ama orada da daha çok düşünür oldum ama en azından duygusallıktan uzaklaşmaya çalıştım. Ah bak laf lafı açıyor işte... İlkokulda Gülten Dayıoğlu'nun MİDOS KARTALININ GÖZLERİ diye bir kitabını okumuş ve Gülten Dayıoğlu'na mektup yazmıştım. adresini bilmiyorum tabi, zarfın üzerine GÜLTEN DAYIOĞLU yazdım cevap bekliyorum. Kitap bitmişti ama ben ona sorularımı göndermiştim. uzunca bir süre cevap gelmesini bekledim ama nafile... işte ilk hayal kırıklıklarım...
Cumartesi gecesi bir ISSIZ ADAM'dan nerelere geldim... esas konu derin ve klişe olduğu için hiç ona girmiyorum bile. neyse sanırım bu yazı burada bitmeli ve ben uyumalıyım...
İyi geceler.

09 April 2010

Meksika Yemeği ve Bereket Duası




Yer: Tequila Tex-Mex

Açlıktan gözü dönen gençler uzun zamandır gözlerine kestirdikleri Meksika lokantasına gitmeye karar verirler. Özellikle bütün bir gün aç kalınıp, akşam yemeğine saklanan iştahlar itina ile açlıkla terbiye edildikten sonra hedeflenen yere varılır.
Meksika yemeklerini uzun uzun anlatmaya hiç gerek yok, burada değinmek istediğim önemli bir konu var.
Oturduğumuz masanın hemen arkasındaki duvarda gözümüze çarpan Bereket Duası ve Nazar boncuğu bizi bizden alır elbette... Çalışanların İtalyan, İspanyol ve Brezilyalı olduğu, buram buram Meksika kokan bu yerde gözümüze çarpan şey ile eheheh hübele hebele muhabbetine giriş yapılır. (Yukarıdaki resimde görülen amcamızın sol üst köşesinde sözü edilen bereket duasını ve nazar boncuğunu bulabilirsiniz. ne yazık ki kendim resim çekmedim bizzat kendi sitelerinden aldım :) (ay bu arada gülen yüz ifadesi ile parantezi kapatmaya bayılıyorum böylelikle bir taşla iki kuş vuruyorum, fırsatçı mıyım neyim neyse konuya dönelim :)
Sosyal kelebeğim ya insanlarla konuşmadan duramıyorum, hemen bu işin sırrını çözmeliyim diyerekten yemeklerimizi servis yapan sevimli kızımıza konuya giriş yapabilmek adına muhabbet mezecikleri ürettim :) işte kızımız İtalyan, zaten bozuk ötesi ingilizcesinden buram buram belli ediyor nereden geldiğini ama ben İtalyanları severim yani neyse o ayrı konu :) kızımızdan alıyoruz detayları bir bir... Mekanımızın sahibinin eşi Türk'müş meğersem. Sanırım ismi ya Gülce ya da Gülçin imiş... (bu isimlerin telafuzu bir İtalyan tarafından yapıldığından ancak 2 ihtimal olabilir değil mi)
Ama ama dahası mekan güzel, kokteyller daha da güzel... Tam tamına 200 çeşit shot vardı menüde... dene dene bitmez yani :)

08 April 2010

Saçma saçma saçma

İngiltere... demokrasi... özgürlük. Türbanlılara laf yok, kapkara peçelilere laf yok. Ama ama hoodie'lere (başlıklara) kıl oluyorlar! Şaka değil gerçekten de öyle... Ne zaman bir alışveriş merkezinin içine kafamda sweatshirtümün başlığı olarak girmiş olsam, arkadan güvenlik görevlisi geliyor "Excuse me bla bla bla" diye başlıyor, başlığı çıkarttırıyor, neymiş efendim YASAKMIŞ...
Yaw ne mantıktır anlamıyorum, etrafa bakıyorum Arap hatunlar simsiyah kara çarşafla dolanıyor; gözleri bile zar zor görünüyor, adam gelmiş benim başlığıma laf ediyor... Bir değil iki değil, aynı yerde de değil, farklı zamanlarda farklı alışveriş merkezlerinde uyarıldım. sadece ben de değil, arkadaşlarımın da başına geldi... Bu saçmalık değil de nedir şimdi? Biri bana açıklasın gerçekten...

01 April 2010

Çikolata "After Eight - No one leaves"


Eee malum Easter Zamanı... Ben bu yumurta şekilli cafcaflı çikolatalara nasıl direneceğim diye kara kara düşünürken her yerden saldırıyorlar canım...haksızlık. Çikolata ve nane kombinasyonu bana pek hoş gelmez, ben portakallı çikolatacılardanımdır. Ama Nestle'nin After Eight reklamını görünce içim bir hoş oldu. Hem sadelik hem de çok şey anlatması açısından çok başarılı olmuş.