Evet geldim geleli bir ağız tadıyla yazamadım. Hep çalakalem yazılmış irili ufaklı yazılara yer verdim. Şimdi gerçek drama zamanı. Karşınızda yüzyılın Drama Queen'i nam-ı diğer Lifetraineeee...
Alkışlardan sonra sadete gelmek gerekirse şu Londra'ya geldim geleli herşey mi ters gider, herşeyde mi aksilik olur... Kendimi polyana diye bilirdim ama artık olayları pozitife çevirecek senaryolarım kalmadı. Ama stepne hala sağlam en azından.
Neyse nereden başlasam. Geldik, dk 1 kalacağımızı sandığımız elimizdeki adrese gittiğimizde "yoo hayır burada yer yok kalamazsınız" şokundan sonra kalacağımız odaların olduğu evimizin önünde sevimli küçük fındık fareleri ile karşılanmak, evin tuvaletinde yetişen mantarları görmek (hayatımda ilk defa evin içinde duvardan çıkan mantar gördüm), bahçemizde ısırgan otlarının (ki bayılırım ısırgan otlu böreğe ve kavurmasına bu iyi kısımdı) ve boy boy sülüklerin olması (bahçe bu canım herşey olur) sonrasında kaldığımız yerden okula ulaşmamızın oldukça uzun ve meşakkatli olması, ev arkadaşlarımızın domuzötesi ingilizler olmaları, vs. bu liste uzar ama uzatmayacağım...
Tamam dedik adım adım ilerleyelim, önce kendimize adam gibi bir ev bulalım, bizim olsun içimiz huzur dolsun dedik.
Düştük en yakın arkadaşımla yollara, elimizde tube map, oraya mı gidelim buraya mı gidelim. Deneyelim her yeri, yerinde görelim...
Bu anlamda introduction to London kısmına turistik yerlerden önce yerel mahallelerden başlamış olduk. Big Ben'i göremeden ne mahalleler gördüm ah ahh :)
neyse efendim internette bulduğumuz sahte ev ilanlarındaki dolandırılma girişimlerimizden sonra, sağlam olsun biz emlakçıya gidelim, parası neyse verelim başımız ağrımasına geldik. O emlakçı benim bu emlakçı senin derken karşımıza "BlackKatz" çıktı.
Çok sevgili arkadaşım kedi manyağı olduğu için logolarının cazibesine kapıldı, açıkçası hayatımda gördüğüm en sevimli emlakçı logosu. Diğer emlakçıların aksine hem kiralık hem satılık evlerle değil sadece kiralık evlerle ilgileniyorlar. İşte biz de tam bu yüzden işlerine odaklanmış olmalarının bizi nihai evimize götüreceği hissine daha bir inandık. Velhasıl sonunda o aradığımız 2 double bed evimizi bulduk, ama 15 Kasım'da taşınabileceğimiz söylendiğinden başladık beklemeye. Haa tabi bize evi gösteren kişinin Türk olması, bize ekstra yardımcı olmaya çalışması da bizi acaip motive etmişti. (Unutmadan burada o kadar çok Türk var ki konuşmanıza her yerde dikkat etmeniz gerekiyor, dedikodu yapayım derken şapa oturabiliyorsunuz. Mesela bizim emlakçımız da pek Türk tipi yoktu, hele bir de müthiş ötesi aksanla ingilizce konuşmasını duyunca tamam diyorsun bu Türk olamaz ama ne yazık ki Türk çıktı. rezil olmaktan kıl payı kurtulduğumuzu söylemeliyim.)
Tamam karar verildi, evi tutacağız. What's next? dedik. Biz UK vatandaşı olmadığımızdan önümüze 2 opsiyon sunuldu, ya kendinize kefil bulun ya da 6 aylık kirayı önceden ödeyin.
Çok önemli bir not daha Londra'da tüm ödemeler haftalık. Ev kiralarında aylık değil haftalık ücretler konuşuluyor. Yok eğer ücretleri aylık birimde düşünmek isterseniz bir haftalık birim ücretini 4 ile çarpmak yerine 4,33 ile çarpıyorsunuz. Haftalık-aylık dönüşüm detayı ile ilgilenenler şuraya bir göz atabilir. Bu adamlar her şekilde insan sömürmeyi biliyorlar, zenginlikleri buradan kaynaklanıyor. Yakında İstanbul'daki ev sahipleri de uyanıp bu sisteme geçerse hiç şaşmayın.
Tabi öncesinde ev için biçilmiş baz bir fiyat oluyor. Siz bu değerin altına inmemek ve tabi yükseltmek kaydıyla ev için biçtiğiniz değeri emlakçıya teslim ediyorsunuz. Onlar ev sahibini arıyor, onay alıyorlar ve size dönüyorlar. Bu durumda biz haftalık £300 olarak teklifimizi verdik ama ev sahiplerimiz bunu az bulduklarını söyleyince biz de kontrat tarihini 1 yıldan 18 aya çıkaracağımızı söyledik. Hayır efendim yetmez dediler £305 olursa olur dediler. Tamam dedik tamam yetsin artık. Oh be ev bizim diyemedik daha niye mi? okuyunnnn okuuyuuun...
Bu işlem basamağından sonra 6 haftalık depozitoyu aynen teslim aldılar.
Sıra geldi ya kefil ya 6 aylık kira ödemesine. Biz düşündük aradık taradık. UK vatandaşı olmuş bir Türk tanıdığımızı kefil gösterelim dedik. Ne gerekiyor bunun için, adamın £50000 yıllık geliri olduğunu gösteren banka mektubu. (INCOME üzerinden konuşuyoruz) Tamam bu işlemi de hallettik tüm evrakları teslim ettik, oh be rahatız, şaylaylom modunda deerken salı günü yani dün emlakçı kızdan bir telefon.
Emlakçı: Sizin kefilin profiti sizi afford etmeye yetersiz?
Ben: Pardon ne diyorsun sen? baştan beri income dediniz, şimdi bu profit nereden çıktı. income ve profit aynı şey değil. şimdi kalkmış bana profit diyorsun. Bulllshiiiittttttttttt.....
emlakçı: ya kefil bulun ya 6 aylık parayı ödeyin
.... işte error verdiğim andır. sinirden ağlamaya başladım yeter ulan yetti beaa diye... haa bu arada hala bankada hesap açtırmayı başaramadığımızdan valiz bankacılığı ve kredi kartı yöntemiyle hayatımızı sürdürüyoruz. kaldı ki hesabımız olsa bile uluslararası para transferinin hesaba geçmesi 3 gün alıyormuş.
her neyse, bir hışım ve sinir ile yağmurlu ve kasvetli bir Londra öğleden sonrasında vurduk kendimizi yollara. Face to face... Uzun uzun bir sohbetten sonra, dedik ki bize başta income dediniz profit demediniz, biz paramızı geri istiyoruz. bizi mağdur ettiniz. bu ne biçim iş. ok dediler sizi arayacağız.
bunun üzerine hadi dedik içelim. belki bu bir işarettir buradan gitmemiz gerekiyordur. hollandaya gidelim, biz en iyisi içelim ama önce yemek yiyelim. yemek yerken kader arkadaşıma dedim ki ister misin ev sahibi durumu öğrenince ne kefil ne 6 aylık kira istemiyorum desin, bizi alsın. derken bir telefon... emlakçı kız....
ev sahibimize durumu aktarmışlar. adamcağız da cuma günü bizimle yüzyüze görüşüp kendi karar vermek istemiş. bize güvenirse şayet ne kefil ne 6 aylık kira istemeyecek, buyrun welcome on board diyecek. şimdi biz de cuma günkü görüşmeye kitlendik. sakın kötü kötü düşünmeyin, 2 kız olarak bakalım gay olduğunu öğrendiğimiz ev sahiplerimizi nasıl ikna edeceğiz?
Haa bu arada işin vahimi eğer bu pazar günü yeni evimize taşınamazsak, şu anda kaldığımız odalar başkasına kiralandığından kalacak yerimiz olmadığını belirtir hörmetlerimi sunarım.
Hadi bakalım what's next?
No comments:
Post a Comment