30 March 2011

Kitaplarım :)))

Obliquity – Why our goals are best achieved indirectly

A Little History of the World

Connected: The Amazing Power of Social Networks and How They Shape Our Lives

 

Reklamlar sona erdi... hadi bakalım şimdi biraz sepeti dolduralım :)

Vizesiz Olmaz maz maz...

Eveet. Günlerdir ve hatta belki aylardır beklediğim çalışma vizesi başvuru sürecinin sonuçlanmasına az kaldığını umduğum zamanlara girebildim. Bugün itibariyle başvurumuzu postaya vermiş bulunuyoruz. Home Office bu süreci 7 hafta olarak belirlemiş olsa da etrafımda başvuru yapan arkadaşlarımdan öğrendiğim vizelerini 2 hafta içinde aldıklarıydı. Şimdilerde kağıt işlerini tamamlamış olmanın hem hafifliği hem de ağırlığı var diyebilirim. Bu sürede iş aramalarıma hız vermeyi planlıyorum ama bugünlük kendime off veriyorum. Yine çook uzun zaman ihmal ettiğim  CD ve kitap eşlemelerime geri dönüyorum. Yeni CD'ler ve kitaplarla kendimi ödüllendirdim... serde maymun iştahlılık olduğundan mıdır nedir hepsine de aynı anda başladım :) hadi hayırlısı...

27 March 2011

BUDGET CUTS in UK...








Londra haftasonunda çok hareketli zamanlar yaşadı... 8 yıl öncesinin Irak savaşı protestolarından beri en fazla katılımın beklendiği bütçe kesintilerine itirazlar, öğrencilerin ve çeşitli meslek gruplarının katıldığı miting ile dile getirildi. Ben de bunlardan nasibimi aldım. Big Ben tarafına geçitler kapatıldığı için Thames nehrinin karşı kıyısından, protestoculardan objektifime takılanları paylaşmak istedim...

21 March 2011

Taşınmalar arasında...

Uzun zamandır yazmak aklımda ama yerleşik düzende olamamanın verdiği düzensizlik ve zamansızlık sebebiyle yazamadım. Dün hem bir zamanlar haber alamadığım için üzüldüğüm en yakın arkadaşımdan hem de bloğu takip eden small button'dan "iyi misin" diye mesaj gelince hem sevindim hem üzüldüm hem de kendime çok kızdım... O yüzden de sabah ilk iş olarak uzun uzun yazacağım dedim. Öncelikle düşünülmek güzel şey, teşekkürler cidden. çok mutlu oldum ama bu sessizliğim için de kendime çok kızdım.
Aslında 21 Şubat'ta tekrar Londra'ya dönmüştüm. Ama ne dönmek... ev taşınacak, kardeşimin yeni evinin işleri ayarlanacak, pasaporta başvurulacak, çalışma vizesine başvurulacak, iş bulunucak (en zoru da bu sanırım), çok yakın dostlarım gelecek beni ziyarete... liste kabarık. o kadar hızlı geçti ki zaman, insan yazarken TO DO listesinin yanına tick atıyormuşcasına bir çırpıda yazıveriyor sanki ama o anın içinde bu işleri nasıl yapacağınızın korkusu sarıyor sizi.
Londra'daki ev, kontratın 19 mart itibariyle dolması suretiyle itina ile teslim edildi. Ama ne teslim edilmek, kendi oturacağım evi bu kadar temizlemedim diyebilirim. Burada ev kiralamanın ciddi bazı yükümlülükleri var. Hele eşyalı ev kiralıyorsanız, evin ve eşyaların durumunu eve girmeden önce ev sahibinden ve kiracıdan bağımsız bir şirket çalışanı gelip raporluyor. Tamam Türkiye'de de evi nasıl bulduysan öyle teslim edeceksin mantığıyla aynı belki ama ev hakkında 30 sayfalık bir rapora imza atılıyor. Ve rapor inanılmaz detaylı. Mesela diyor ki "giriş kapısının sağ alt köşesinde çizik var", yok efendim duvarın bilmem nereleri lekeli... vs vs... eşyaların durumu, çatal bardak detayları, ıncık cıncık... uzun lafın kısası bu rapor doğrultusunda alacağınız depozito miktarı saptanıyor. Umarım bir aksilik olmadan depozitomuzu da alacağız. Hele bir önceki ev sahibimizden yaşadığımız kötü macera sonunda bu kadar detaylı olması da ayrıca stres sebebi olmadı değil hani... neyse bu sefer işler daha profesyonel ilerledi diyebilirim. Kazık yiye yiye yememeyi öğreniyor insan.
Şimdi ise Londra'dan Colchester'a taşındım, kız kardeşimin yanına. Ben bir iş bulana kadar ve çalışma vizesini de alana kadar onunla beraber olmayı planladım. Ama ne olur ne biter hiç bir fikrim olmadığı için böyle biraz karambole yaşıyormuşum gibi hissediyorum bazen. Kafam o kadar karışık ki... Hele geçenlerde metroda, karşı koltuğumda oturan, hiç tanımadığım bir insanın bana " bu kadar fazla düşünüp, kendine dert etme" demesiyle şok oldum... O kadar belli mi yaw düşündüğüm diye de kendime dert edindim, sanki eldekiler yetmezmiş gibi... Şükretmek lazım aslında herşeye rağmen üstesinden gelebilip, yeni doğan günü görebildiğimiz için. Birinin bana bazen hatırlatması gerekiyor işte.
Şimdi kabaca bir yazı oldu, fırsat buldukça arada olan komik sevimli olayları da paylaşacağım.
Teşekkürler Selocum ve small button nose... :)))